Yasin KOÇ
Köşe Yazarı
Yasin KOÇ
 

Yeni Anayasa Tartışmaları; Doğu ve Batı Penceresinden

Doğu Perspektifi Türkiye'nin Siyasi İstikrarı ve Yeni Anayasa Tartışmaları Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında AK Parti’nin genel başkanı olarak girdiği seçimleri kazanarak Türkiye siyasi tarihinde yeni bir dönem başlattı. Tek parti hükümetiyle 22 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gelişmelerine yön verdi. Bu süreçte Erdoğan, özellikle Orta Doğu’da aktif bir rol üstlenirken, Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik önemini artırmak adına adımlar attı. Ancak bu adımlar, hem içeride hem dışarıda büyük tartışmalara yol açtı. Erdoğan, kendi siyasi istikrarını koruma ve Türkiye’nin islam referansı penceresinden dış politikasını sürdürme çabasını her zaman ön planda tuttu. Gündem: Anayasın İlk 4 Maddesi Türkiye'de anayasa değişikliği tartışmaları, özellikle TBMM Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un son çıkışıyla yeniden alevlendi. Kurtulmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 4 maddesinin, özellikle de 3. maddesinin değişmesi gerektiğini savundu. Bu madde, Türkiye’nin "bölünmez bir bütün olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu ve başkentinin Ankara olduğunu" garanti altına alır. Bu madde, Türkiye'nin milli ve manevi değerleriyle özdeşleşmiş bir düzeni temsil eder. Ancak bu tartışma, sadece anayasanın teknik bir meselesi değil, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde ve özellikle Orta Doğu’daki rolünü yeniden tanımlama arayışı olarak da okunabilir. Doğu perspektifinden bakıldığında, Türkiye’nin yeni bir anayasa yapma girişimi, Erdoğan’ın Orta Doğu'daki istikrarsızlığa karşı kendi güvenliğini sağlama ve bölgedeki etkisini artırma çabası olarak değerlendirilebilir. Erdoğan, uzun süredir bölgedeki Arap Baharı ve sonrasında yaşanan gelişmelerin ardından Türkiye’yi bir istikrar unsuru olarak konumlandırmaya çalışıyor. Türkiye, özellikle Suriye iç savaşı ve ardından gelen mülteci kriziyle birlikte Orta Doğu’da ekonomik dar boğazda kalan ama gücü elinden bırakmayan bir aktör haline geldi. Bu süreçte Erdoğan, İran ve Rusya ile kurduğu stratejik ilişkilerle birlikte bölgesel dengeyi sağlama çabasında oldu. Ancak Türkiye’nin bu süreçte ABD ve Avrupa ile olan ilişkileri dalgalı bir seyir izledi. Erdoğan’ın ABD’nin bölgedeki politikalarına olan eleştirileri ve özellikle YPG’ye verilen destekten duyduğu rahatsızlık, Türkiye-ABD ilişkilerinde gerilimlere neden oldu. Türkiye, NATO müttefiki olmasına rağmen, ABD'nin Orta Doğu'daki müdahaleci politikalarına karşı çıkmakta ve kendi ulusal çıkarlarını savunma konusunda ısrarcı davranmakta. Yeni anayasa tartışmaları bu bağlamda, Türkiye’nin bölgedeki rolünü güçlendirme ve Batı’nın etkisini dengeleme arayışının bir parçası olarak görülebilir. Erdoğan, Türkiye’nin islam referanslı dış politikasını pekiştirmek adına iç hukuki düzenlemeleri de değiştirmeye yönelik bir adım atma niyetinde olabilir. Ayrıca anayasanın değişmesi, Kürt sorunu ve azınlık hakları gibi hassas konularda da daha esnek bir yönetim hatta özerklik, otonom ve federasyon kavramlarını tartışmaya açabilir. Batı Perspektifi Anayasa Değişikliği ve Türkiye’nin Batı ile İlişkileri Batı perspektifinden bakıldığında, Türkiye’deki anayasa tartışmaları, Batı dünyası için dikkatle izlenen bir gelişmedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002’den bu yana sürdürdüğü liderlik, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini sürekli bir gerginlik hattı üzerinde tutmuştur. Erdoğan’ın özellikle son yıllarda izlediği otoriterleşme eğilimi, demokratik değerler açısından Batı’da eleştirilmektedir. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Erdoğan’ın iç siyasetteki sert politikaları ve basın özgürlüğü gibi temel haklar konusundaki tutumuyla zayıflamış durumda. Erdoğan, 22 yıllık iktidarında Türkiye'yi Batı'nın ekonomik sistemine entegre ederken, aynı zamanda siyasi bağımsızlığını ve kültürel özgünlüğünü koruma çabasını sürdürdü. Özellikle AB ile müzakerelerin duraksadığı bu süreçte Türkiye, Rusya ve Çin gibi doğu bloklarıyla da işbirliği arayışına girdi. Batı’nın Türkiye’ye yönelik insan hakları eleştirileri ve demokratik standart talepleri, Erdoğan hükümeti tarafından iç işlerine müdahale olarak algılandı. Bu yüzden Türkiye, son yıllarda Batı’dan daha bağımsız bir dış politika çizgisi geliştirmeye çalıştı. Yeni anayasa tartışması, Batı'da Türkiye’nin otoriterleşme sürecinin daha da derinleşebileceği yönünde endişelere yol açıyor. Numan Kurtulmuş’un anayasada yapılması gereken değişiklikler önerisi, Erdoğan’ın daha merkeziyetçi bir yönetim modeline geçmek istediği yorumlarına neden oldu. Türkiye’de anayasanın özellikle ilk 4 maddesi, laiklik ve demokratik yapı için güvence olarak görülürken, bu maddelerde yapılacak bir değişiklik, Türkiye’nin laik ve demokratik yapısından uzaklaştığı algısını yaratabilir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerinin ilk günden beri hedefi olan ulus inşa sürecinde önemli bir kırılma noktası hatta çağdaş, modern, laik ve demokratik hukuk devletinden uzaklaşacağı izlenimi yaratabilir. ABD ve Avrupa, Türkiye’yi stratejik bir müttefik olarak görmeye devam ederken, Erdoğan’ın Rusya ile geliştirdiği ilişkiler de Batı’da soru işaretlerine yol açıyor. Özellikle S-400 füze savunma sistemi meselesi, Türkiye ile NATO arasında ciddi bir gerilime neden oldu. Türkiye’nin hem NATO üyesi olup hem de Rusya ile askeri ve ticari ilişkiler geliştirmesi, Batı'nın Türkiye’ye olan güvenini sarsan gelişmelerden biri olarak görülüyor. Erdoğan’ın yeni anayasa arayışı, Batı perspektifinden Türkiye’nin siyasi yapısındaki daha otoriter ve milliyetçi unsurların güçlendiği bir süreç olarak algılanabilir. Özellikle Kürt meselesi, azınlık hakları ve ifade özgürlüğü gibi Batı’nın yakından takip ettiği konuların yeni anayasa ile daha da sıkı denetime tabi tutulabileceği endişesi mevcut. ABD ve Avrupa, Türkiye’nin bu süreçte demokratik standartları korumasını talep ederken, Erdoğan hükümeti bu talepleri kendi iç politikasına müdahale olarak değerlendirmekte. Sonuç olarak, Türkiye’nin anayasa tartışmaları, Batı açısından Türkiye’nin otoriterleşme riskini artıran bir gelişme olarak değerlendirilirken, Erdoğan bu süreci ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlama ve ulusal çıkarları pekiştirme çabası olarak sunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye'nin bölgedeki rolü ve Batı ile olan ilişkileri gelecekte nasıl şekilleneceği, yeni anayasa tartışmalarının sonuçlarına bağlı olarak daha da belirginleşecektir. X  @kocyasin Gazeteci - Siyaset Bilimci Yasin KOÇ
Ekleme Tarihi: 15 Ekim 2024 - Salı

Yeni Anayasa Tartışmaları; Doğu ve Batı Penceresinden

Doğu Perspektifi
Türkiye'nin Siyasi İstikrarı ve Yeni Anayasa Tartışmaları

Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında AK Parti’nin genel başkanı olarak girdiği seçimleri kazanarak Türkiye siyasi tarihinde yeni bir dönem başlattı. Tek parti hükümetiyle 22 yılı aşkın bir süredir Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gelişmelerine yön verdi. Bu süreçte Erdoğan, özellikle Orta Doğu’da aktif bir rol üstlenirken, Türkiye’nin bölgedeki jeopolitik önemini artırmak adına adımlar attı. Ancak bu adımlar, hem içeride hem dışarıda büyük tartışmalara yol açtı. Erdoğan, kendi siyasi istikrarını koruma ve Türkiye’nin islam referansı penceresinden dış politikasını sürdürme çabasını her zaman ön planda tuttu.

Gündem: Anayasın İlk 4 Maddesi

Türkiye'de anayasa değişikliği tartışmaları, özellikle TBMM Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un son çıkışıyla yeniden alevlendi. Kurtulmuş, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 4 maddesinin, özellikle de 3. maddesinin değişmesi gerektiğini savundu. Bu madde, Türkiye’nin "bölünmez bir bütün olduğunu, dilinin Türkçe olduğunu ve başkentinin Ankara olduğunu" garanti altına alır. Bu madde, Türkiye'nin milli ve manevi değerleriyle özdeşleşmiş bir düzeni temsil eder. Ancak bu tartışma, sadece anayasanın teknik bir meselesi değil, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde ve özellikle Orta Doğu’daki rolünü yeniden tanımlama arayışı olarak da okunabilir.

Doğu perspektifinden bakıldığında, Türkiye’nin yeni bir anayasa yapma girişimi, Erdoğan’ın Orta Doğu'daki istikrarsızlığa karşı kendi güvenliğini sağlama ve bölgedeki etkisini artırma çabası olarak değerlendirilebilir. Erdoğan, uzun süredir bölgedeki Arap Baharı ve sonrasında yaşanan gelişmelerin ardından Türkiye’yi bir istikrar unsuru olarak konumlandırmaya çalışıyor. Türkiye, özellikle Suriye iç savaşı ve ardından gelen mülteci kriziyle birlikte Orta Doğu’da ekonomik dar boğazda kalan ama gücü elinden bırakmayan bir aktör haline geldi. Bu süreçte Erdoğan, İran ve Rusya ile kurduğu stratejik ilişkilerle birlikte bölgesel dengeyi sağlama çabasında oldu.

Ancak Türkiye’nin bu süreçte ABD ve Avrupa ile olan ilişkileri dalgalı bir seyir izledi. Erdoğan’ın ABD’nin bölgedeki politikalarına olan eleştirileri ve özellikle YPG’ye verilen destekten duyduğu rahatsızlık, Türkiye-ABD ilişkilerinde gerilimlere neden oldu. Türkiye, NATO müttefiki olmasına rağmen, ABD'nin Orta Doğu'daki müdahaleci politikalarına karşı çıkmakta ve kendi ulusal çıkarlarını savunma konusunda ısrarcı davranmakta.

Yeni anayasa tartışmaları bu bağlamda, Türkiye’nin bölgedeki rolünü güçlendirme ve Batı’nın etkisini dengeleme arayışının bir parçası olarak görülebilir. Erdoğan, Türkiye’nin islam referanslı dış politikasını pekiştirmek adına iç hukuki düzenlemeleri de değiştirmeye yönelik bir adım atma niyetinde olabilir. Ayrıca anayasanın değişmesi, Kürt sorunu ve azınlık hakları gibi hassas konularda da daha esnek bir yönetim hatta özerklik, otonom ve federasyon kavramlarını tartışmaya açabilir.

Batı Perspektifi
Anayasa Değişikliği ve Türkiye’nin Batı ile İlişkileri

Batı perspektifinden bakıldığında, Türkiye’deki anayasa tartışmaları, Batı dünyası için dikkatle izlenen bir gelişmedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002’den bu yana sürdürdüğü liderlik, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerini sürekli bir gerginlik hattı üzerinde tutmuştur. Erdoğan’ın özellikle son yıllarda izlediği otoriterleşme eğilimi, demokratik değerler açısından Batı’da eleştirilmektedir. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Erdoğan’ın iç siyasetteki sert politikaları ve basın özgürlüğü gibi temel haklar konusundaki tutumuyla zayıflamış durumda.

Erdoğan, 22 yıllık iktidarında Türkiye'yi Batı'nın ekonomik sistemine entegre ederken, aynı zamanda siyasi bağımsızlığını ve kültürel özgünlüğünü koruma çabasını sürdürdü. Özellikle AB ile müzakerelerin duraksadığı bu süreçte Türkiye, Rusya ve Çin gibi doğu bloklarıyla da işbirliği arayışına girdi. Batı’nın Türkiye’ye yönelik insan hakları eleştirileri ve demokratik standart talepleri, Erdoğan hükümeti tarafından iç işlerine müdahale olarak algılandı. Bu yüzden Türkiye, son yıllarda Batı’dan daha bağımsız bir dış politika çizgisi geliştirmeye çalıştı.

Yeni anayasa tartışması, Batı'da Türkiye’nin otoriterleşme sürecinin daha da derinleşebileceği yönünde endişelere yol açıyor. Numan Kurtulmuş’un anayasada yapılması gereken değişiklikler önerisi, Erdoğan’ın daha merkeziyetçi bir yönetim modeline geçmek istediği yorumlarına neden oldu. Türkiye’de anayasanın özellikle ilk 4 maddesi, laiklik ve demokratik yapı için güvence olarak görülürken, bu maddelerde yapılacak bir değişiklik, Türkiye’nin laik ve demokratik yapısından uzaklaştığı algısını yaratabilir. Türkiye Cumhuriyetinin kurucu değerlerinin ilk günden beri hedefi olan ulus inşa sürecinde önemli bir kırılma noktası hatta çağdaş, modern, laik ve demokratik hukuk devletinden uzaklaşacağı izlenimi yaratabilir.

ABD ve Avrupa, Türkiye’yi stratejik bir müttefik olarak görmeye devam ederken, Erdoğan’ın Rusya ile geliştirdiği ilişkiler de Batı’da soru işaretlerine yol açıyor. Özellikle S-400 füze savunma sistemi meselesi, Türkiye ile NATO arasında ciddi bir gerilime neden oldu. Türkiye’nin hem NATO üyesi olup hem de Rusya ile askeri ve ticari ilişkiler geliştirmesi, Batı'nın Türkiye’ye olan güvenini sarsan gelişmelerden biri olarak görülüyor.

Erdoğan’ın yeni anayasa arayışı, Batı perspektifinden Türkiye’nin siyasi yapısındaki daha otoriter ve milliyetçi unsurların güçlendiği bir süreç olarak algılanabilir. Özellikle Kürt meselesi, azınlık hakları ve ifade özgürlüğü gibi Batı’nın yakından takip ettiği konuların yeni anayasa ile daha da sıkı denetime tabi tutulabileceği endişesi mevcut. ABD ve Avrupa, Türkiye’nin bu süreçte demokratik standartları korumasını talep ederken, Erdoğan hükümeti bu talepleri kendi iç politikasına müdahale olarak değerlendirmekte.

Sonuç olarak, Türkiye’nin anayasa tartışmaları, Batı açısından Türkiye’nin otoriterleşme riskini artıran bir gelişme olarak değerlendirilirken, Erdoğan bu süreci ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlama ve ulusal çıkarları pekiştirme çabası olarak sunmaktadır. Bu çerçevede, Türkiye'nin bölgedeki rolü ve Batı ile olan ilişkileri gelecekte nasıl şekilleneceği, yeni anayasa tartışmalarının sonuçlarına bağlı olarak daha da belirginleşecektir.

X  @kocyasin

Gazeteci - Siyaset Bilimci
Yasin KOÇ

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenihaberturkiye.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.