TÜSES'in ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar Araştırması’ Sonuçları

Yaşam (BHA) - Beyaz Haber Ajansı | 06.06.2021 - 15:52, Güncelleme: 07.06.2021 - 00:18 1998+ kez okundu.
 

TÜSES'in ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar Araştırması’ Sonuçları

Demokrasi karşıtı hareketlerin beslendiği konu: Göç

Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar Araştırması’na göre, mültecilerin en fazla yaşadığı şehir olan İstanbul’da, Suriyelilere karşı gelişen dışlayıcı tutum Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden etkileniyor… İstanbul’da yaşayan Suriyelilere odaklanan en kapsamlı araştırmalardan biri olan “İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar: Partizanlık, Yabancı Karşıtlığı, Tehdit Algıları ve Sosyal Temas Araştırması” yayınlandı. Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği araştırmanın çarpıcı sonuçlarına göre; yüzyıllardan beri farklı din, dil, ırklara açtığı kapısıyla “Dünya Şehri”, “Kültürler Başkenti” olarak anılan İstanbul’un sakinleri, sayıları 1 milyona yaklaşan Suriyelileri kültürel açıdan ötekileştiriliyor ve sosyal ilişki kurmaktan kaçınıyor. Göçün ilk dönemlerinde resmi devlet söyleminin temelini oluşturan ‘din kardeşliği’ vurgusu ise öncelikle ekonomik, sonrasında milliyetçi, yabancı karşıtı eğilimlerin artan etkisiyle giderek yok oluyor. Entegrasyon için politika önerilerini de içeren araştırma kapsamında İstanbul’da 34 ilçeye bağlı 111 mahallede, 16 odak grup görüşmesi gerçekleştirildi, bu görüşmelerden seçilen 32 kişiyle derinlemesine mülakat yapıldı, bunun yanı sıra İstanbul’da yaşayan 18 yaş ve üzerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2 bin 284 kişiyle bir anket çalışması yürütüldü. Cumartesi günü araştırmayı yürüten Dr. Burcu Mutlu, Dr. Osman Savaşkan ve Kerem Morgül’ün katılımıyla düzenlenen çevrimiçi toplantıya çok sayıda siyasi parti temsilcisi, STK yöneticisi ve gazeteci katıldı. Demokrasi karşıtı hareketlerin beslendiği konu: Göç Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSES Başkanı Celal Korkut Yıldırım, göç kavramının bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olduğu belirterek, araştırmanın siyasilere ve karar vericilere kritik veriler sunan bir rehber niteliğinde olduğunu söyledi. Yıldırım şöyle devam etti: “İnsanlık tarihi göç üzerine kurulu. En büyük sorunlardan biri ise göçmenlerin entegrasyonu. İç ve dış göçlerle nasıl yaşayacağımıza yönelik politikalar üretmemiz toplumun refahı için giderek daha önemli hale geliyor.  TÜSES’in misyonu olan farklılıklarla bir arada yaşamak için çözüm önerileri de sunan araştırmamız, toplumun algı ve tutumlarını göstermesinin yanı sıra farklı siyasi kültürdeki sosyal kesimlerin algılarını da araştıran yoğun bir çalışma oldu.” Heinrich Böll Vakfı Göç Mülteciler ve Dış Politikadan Sorumlu Proje Koordinatörü Cem Bico da araştırmanın göç ve göçmen karşıtlığı alanında yapılan çalışmalara önemli katkılar sunacağına inandıklarını belirterek, “Dünya çapında demokrasi karşıtı hareketlerin en fazla beslendiği konulardan biri göç ve göçmenler. Bu araştırmanın göç olgusu ile en yoğun karşılaşan ülke olan Türkiye’nin bu konuda politikalar geliştirmesine vesile olmasını umuyoruz” diye konuştu.  “Yabancı karşıtlığı Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden etkileniyor” Araştırmayı yürüten Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Osman Savaşkan da Türkiye’nin hem siyasi ve ekonomik geleceği hem de toplumsal barışı açısından hayati önemde bir konu olan göçle ilgili veriye dayalı zengin rapor oluşturarak, bu alandaki çalışmalara bir katkı sunmak istediklerini kaydetti. Savaşkan şöyle devam etti: “Araştırmamız Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz algı ve tutumların tek bir nedene bağlanamayacağını, aksine siyasi, kültürel ve ekonomik boyutları olan çok katmanlı bir mesele olarak görülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.  Ayrıca Suriyeliler hakkındaki dışlayıcı tutumlar kısmen daha genel bir yabancı karşıtlığını yansıtıyor ve Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden besleniyor. Örneğin muhalif kesimlerde sığınmacıların iktidar lehine bir oy deposu olacabileceği ve böylece siyasi dengeleri karşı tarafın lehine bozabileceği kaygısı var. Seküler kesimlerde de Suriyelileri Türkiye’nin yüzünü tamamen Ortadoğu’ya dönmesi, modern yaşam tarzının gerilemesi ve kadın haklarının aşınması ile ilişkilendirenler var.”  Toplum Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya uzak duruyor Parti kimliği temelinde ayrışmaların da incelendiği rapora göre, partiler arasında farklılıklar olmasına karşın tüm partlerin seçmenlerinde Suriyelilere yönelik tehdit algılamaları baskın. Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya en açık kesim HDP’liler, en kapalı kesim ise CHP, İYİ Parti ve MHP seçmenleri. Raporun temel kaygılara odaklanan bulgularına göre ise ekonomi kritik bir öneme sahip. Tehdit algılarında ilk sırayı Suriyelilerin yerli halkın iş imkânlarını azaltması (yüzde 70.81) alırken, bunu çok çocuk yaparak nüfus dengelerini bozmaları (66.13), modern yaşam tarzına tehdit oluşturmaları (59.86), kamusal alan ve hizmetlerden faydalanmayı zorlaştırmaları (59.43) yanıtları izliyor.    Açık kapı politikasına destek yüzde 36’ya düştü  Rapora göre Ankara’nın Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında Türkiye’ye sığınanlar için uyguladığı açık kapı politikasının doğru olduğunu düşünenler yüzde 35.49’da kalıyor.   Açık kapı politikasını onaylayanlar AK Parti taraftarları arasında bile azınlıkta kalırken, getirilen eleştirilerde genellikle sürecin iyi yönetilemediğine vurgu yapılıyor. Suriyelerin yerleşimiyle ilgili en çok tercih edilen yanıtlar, yüzde 25.54 ile “Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgelere yerleştirilsinler” ve yüzde 22.88 ile “Türkiye içinde kurulacak mülteci kamplarına yerleştirilsinler” oldu.  Hem Türk milliyetçiliğinin hem de etnik kaygı düzeyinin şartlı vatandaşlığa destekle güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu ortaya koyan rapora göre Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz tepkiler sadece onlarla ilgili değil, aynı zamanda genel bir yabancı düşmanlığı içeriyor. Din kardeşliği söylemine katılanlar arasında bile çoğunluk Suriyelileri ekonomik bir yük olarak tanımlıyor ve sığınmacıların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına kıyasla ayrıcalıklı muamele gördüklerini düşünüyorlar. Rapordan Öne Çıkan Diğer Bulgular  Uluslararası Göç Örgütü’nün yakın zamanda yaptığı bir çalışmada İstanbul’daki Suriyelilerin sayısının 1 milyona yaklaştığı tahmin edildi. İstanbul’daki yabancı göçmen sayısının 1 milyon 600 bin’i, yani yerli nüfusun yüzde 10’unu aştığı öngörülüyor.   İstanbullular genel olarak yabancı göçmenler- özel olarak ise Suriyeli sığınmacılar- hakkında son derece olumsuz hisler taşıyor. Mahallelerine Suriyeli ailelerin taşınmasından rahatsız olmayacağını belirtenlerin oranı yüzde 27.10. İstanbullular gündelik hayatlarında Suriyeli sığınmacılarla oldukça sık bir şekilde karşılaşıyor. Fakat bu tür yüzeysel karşılaşmaların ötesinde Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kuranların oranı sadece yüzde 6.34. Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kurmuş kimseler onlara çok daha olumlu yaklaşıyor. Katılımcıların yüzde 66’sı “Suriyeli sığınmacılar Türk vatandaşlarına kıyasla ayrıcalıklı muamele gören insanlardır” derken, yüzde 64 “Suriyeli sığınmacılar ekonomik olarak bize yük olan insanlardır” diyor.  Ülkenin ekonomik gidişatı hakkındaki kaygılar arttıkça, Suriyelilere yönelik negatif hisler de artıyor.  Mazlum ve din kardeşi tanımlamaları söz konusu olduğunda önemli ayrışmalar ortaya çıkıyor.  Suriyeli sığınmacılarla Türkiye vatandaşları arasında ortak bir kimlik kuran din kardeşliği söylemine katılanların çoğunluğu (yüzde 58.53) aynı zamanda Suriyelileri ekonomik bir yük olarak tanımlıyor. Odak grup görüşmelerinde sıklıkla dile getirilen şikâyetlerden biri de Suriyelilerin yerel halkın park, bahçe, oyun alanı ve sahiller gibi kamuya açık alanlardan faydalanmasını zorlaştırdıkları.  Aylık hane geliri 7,500 TL’nin üzerinde olanlar arasında şartlı vatandaşlığa destek oranının yüzde 41.64’ü bulması dikkat çekici bir diğer bulgu.  Bu oran, aylık hane geliri 2,500 TL’nin altında olanlar arasında yüzde 18.28’e kadar düşüyor. Sığınmacıların değerlendirilmesinde sınırlı olmakla birlikte etkili olan bir diğer faktör de Türkçe bilgisi. Bu bulgular, Suriyeli sığınmacıların eğitim olanaklarından ve Türkçe dil kurslarından azami ölçüde faydalanabilmesi için atılacak adımların sosyal uyuma katkıda bulunacağına işaret ediyor. Rapordan Entegrasyonu Kolaylaştıracak Politika Önerileri  Gerek okullar gerekse de belediyeler yerel halkın Suriyeli sığınmacılarla sosyal temasını artıracak eğitim, spor, sanat ve eğlence faaliyetleri düzenlemeli. Suriyeli gençlerin örgün eğitime dahil edilmeleri ve mümkün olduğunca yüksek düzeyde eğitim almaları hem onların yaşam standartlarını iyileştirmek hem de toplumsal uyumu kolaylaştırmak için elzem görünmekte. Mevcut Türkçe kurslarının kapasitesi artırılmalı ve yetişkin sığınmacıların bu kurslara erişimlerini kolaylaştıracak adımlar atılmalı. Gruplar arasında çıkar çatışması izlenimi yaratmamak için sosyal yardım programları mümkün olduğunca hem Suriyeli hem de Türkiye vatandaşı ihtiyaç sahiplerini kapsayacak şekilde yürütülmeli. Suriyelilere çalışma izni verilmesine yönelik toplumsal destek an itibarıyla çok düşük olsa da böyle bir düzenlemenin getireceği faydalar kamuoyuyla paylaşılarak bu oranın yukarıya çekilmesi mümkün.
Demokrasi karşıtı hareketlerin beslendiği konu: Göç

Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği ‘İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar Araştırması’na göre, mültecilerin en fazla yaşadığı şehir olan İstanbul’da, Suriyelilere karşı gelişen dışlayıcı tutum Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden etkileniyor…

İstanbul’da yaşayan Suriyelilere odaklanan en kapsamlı araştırmalardan biri olan “İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Algı ve Tutumlar: Partizanlık, Yabancı Karşıtlığı, Tehdit Algıları ve Sosyal Temas Araştırması” yayınlandı. Türkiye Sosyal Ekonomik ve Siyasal Araştırmalar Vakfı'nın (TÜSES), Heinrich Böll Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirdiği araştırmanın çarpıcı sonuçlarına göre; yüzyıllardan beri farklı din, dil, ırklara açtığı kapısıyla “Dünya Şehri”, “Kültürler Başkenti” olarak anılan İstanbul’un sakinleri, sayıları 1 milyona yaklaşan Suriyelileri kültürel açıdan ötekileştiriliyor ve sosyal ilişki kurmaktan kaçınıyor. Göçün ilk dönemlerinde resmi devlet söyleminin temelini oluşturan ‘din kardeşliği’ vurgusu ise öncelikle ekonomik, sonrasında milliyetçi, yabancı karşıtı eğilimlerin artan etkisiyle giderek yok oluyor. Entegrasyon için politika önerilerini de içeren araştırma kapsamında İstanbul’da 34 ilçeye bağlı 111 mahallede, 16 odak grup görüşmesi gerçekleştirildi, bu görüşmelerden seçilen 32 kişiyle derinlemesine mülakat yapıldı, bunun yanı sıra İstanbul’da yaşayan 18 yaş ve üzerinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 2 bin 284 kişiyle bir anket çalışması yürütüldü. Cumartesi günü araştırmayı yürüten Dr. Burcu Mutlu, Dr. Osman Savaşkan ve Kerem Morgül’ün katılımıyla düzenlenen çevrimiçi toplantıya çok sayıda siyasi parti temsilcisi, STK yöneticisi ve gazeteci katıldı.

Demokrasi karşıtı hareketlerin beslendiği konu: Göç

Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜSES Başkanı Celal Korkut Yıldırım, göç kavramının bugün dünyanın en büyük sorunlarından biri olduğu belirterek, araştırmanın siyasilere ve karar vericilere kritik veriler sunan bir rehber niteliğinde olduğunu söyledi. Yıldırım şöyle devam etti: “İnsanlık tarihi göç üzerine kurulu. En büyük sorunlardan biri ise göçmenlerin entegrasyonu. İç ve dış göçlerle nasıl yaşayacağımıza yönelik politikalar üretmemiz toplumun refahı için giderek daha önemli hale geliyor.  TÜSES’in misyonu olan farklılıklarla bir arada yaşamak için çözüm önerileri de sunan araştırmamız, toplumun algı ve tutumlarını göstermesinin yanı sıra farklı siyasi kültürdeki sosyal kesimlerin algılarını da araştıran yoğun bir çalışma oldu.”

Heinrich Böll Vakfı Göç Mülteciler ve Dış Politikadan Sorumlu Proje Koordinatörü Cem Bico da araştırmanın göç ve göçmen karşıtlığı alanında yapılan çalışmalara önemli katkılar sunacağına inandıklarını belirterek, “Dünya çapında demokrasi karşıtı hareketlerin en fazla beslendiği konulardan biri göç ve göçmenler. Bu araştırmanın göç olgusu ile en yoğun karşılaşan ülke olan Türkiye’nin bu konuda politikalar geliştirmesine vesile olmasını umuyoruz” diye konuştu. 

“Yabancı karşıtlığı Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden etkileniyor”

Araştırmayı yürüten Marmara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Osman Savaşkan da Türkiye’nin hem siyasi ve ekonomik geleceği hem de toplumsal barışı açısından hayati önemde bir konu olan göçle ilgili veriye dayalı zengin rapor oluşturarak, bu alandaki çalışmalara bir katkı sunmak istediklerini kaydetti. Savaşkan şöyle devam etti:

“Araştırmamız Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz algı ve tutumların tek bir nedene bağlanamayacağını, aksine siyasi, kültürel ve ekonomik boyutları olan çok katmanlı bir mesele olarak görülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.  Ayrıca Suriyeliler hakkındaki dışlayıcı tutumlar kısmen daha genel bir yabancı karşıtlığını yansıtıyor ve Türkiye’nin kendi toplumsal bölünmelerinden besleniyor. Örneğin muhalif kesimlerde sığınmacıların iktidar lehine bir oy deposu olacabileceği ve böylece siyasi dengeleri karşı tarafın lehine bozabileceği kaygısı var. Seküler kesimlerde de Suriyelileri Türkiye’nin yüzünü tamamen Ortadoğu’ya dönmesi, modern yaşam tarzının gerilemesi ve kadın haklarının aşınması ile ilişkilendirenler var.” 

Toplum Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya uzak duruyor

Parti kimliği temelinde ayrışmaların da incelendiği rapora göre, partiler arasında farklılıklar olmasına karşın tüm partlerin seçmenlerinde Suriyelilere yönelik tehdit algılamaları baskın. Suriyelilerle sosyal ilişki kurmaya en açık kesim HDP’liler, en kapalı kesim ise CHP, İYİ Parti ve MHP seçmenleri. Raporun temel kaygılara odaklanan bulgularına göre ise ekonomi kritik bir öneme sahip. Tehdit algılarında ilk sırayı Suriyelilerin yerli halkın iş imkânlarını azaltması (yüzde 70.81) alırken, bunu çok çocuk yaparak nüfus dengelerini bozmaları (66.13), modern yaşam tarzına tehdit oluşturmaları (59.86), kamusal alan ve hizmetlerden faydalanmayı zorlaştırmaları (59.43) yanıtları izliyor.   

Açık kapı politikasına destek yüzde 36’ya düştü 

Rapora göre Ankara’nın Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarında Türkiye’ye sığınanlar için uyguladığı açık kapı politikasının doğru olduğunu düşünenler yüzde 35.49’da kalıyor.   Açık kapı politikasını onaylayanlar AK Parti taraftarları arasında bile azınlıkta kalırken, getirilen eleştirilerde genellikle sürecin iyi yönetilemediğine vurgu yapılıyor. Suriyelerin yerleşimiyle ilgili en çok tercih edilen yanıtlar, yüzde 25.54 ile “Suriye’de oluşturulacak güvenli bölgelere yerleştirilsinler” ve yüzde 22.88 ile “Türkiye içinde kurulacak mülteci kamplarına yerleştirilsinler” oldu.  Hem Türk milliyetçiliğinin hem de etnik kaygı düzeyinin şartlı vatandaşlığa destekle güçlü bir şekilde ilişkili olduğunu ortaya koyan rapora göre Suriyeli sığınmacılara yönelik olumsuz tepkiler sadece onlarla ilgili değil, aynı zamanda genel bir yabancı düşmanlığı içeriyor. Din kardeşliği söylemine katılanlar arasında bile çoğunluk Suriyelileri ekonomik bir yük olarak tanımlıyor ve sığınmacıların Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına kıyasla ayrıcalıklı muamele gördüklerini düşünüyorlar.

Rapordan Öne Çıkan Diğer Bulgular 

Uluslararası Göç Örgütü’nün yakın zamanda yaptığı bir çalışmada İstanbul’daki Suriyelilerin sayısının 1 milyona yaklaştığı tahmin edildi. İstanbul’daki yabancı göçmen sayısının 1 milyon 600 bin’i, yani yerli nüfusun yüzde 10’unu aştığı öngörülüyor.   İstanbullular genel olarak yabancı göçmenler- özel olarak ise Suriyeli sığınmacılar- hakkında son derece olumsuz hisler taşıyor. Mahallelerine Suriyeli ailelerin taşınmasından rahatsız olmayacağını belirtenlerin oranı yüzde 27.10. İstanbullular gündelik hayatlarında Suriyeli sığınmacılarla oldukça sık bir şekilde karşılaşıyor. Fakat bu tür yüzeysel karşılaşmaların ötesinde Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kuranların oranı sadece yüzde 6.34. Suriyeli bir sığınmacıyla yakın ve düzenli ilişkiler kurmuş kimseler onlara çok daha olumlu yaklaşıyor. Katılımcıların yüzde 66’sı “Suriyeli sığınmacılar Türk vatandaşlarına kıyasla ayrıcalıklı muamele gören insanlardır” derken, yüzde 64 “Suriyeli sığınmacılar ekonomik olarak bize yük olan insanlardır” diyor.  Ülkenin ekonomik gidişatı hakkındaki kaygılar arttıkça, Suriyelilere yönelik negatif hisler de artıyor.  Mazlum ve din kardeşi tanımlamaları söz konusu olduğunda önemli ayrışmalar ortaya çıkıyor.  Suriyeli sığınmacılarla Türkiye vatandaşları arasında ortak bir kimlik kuran din kardeşliği söylemine katılanların çoğunluğu (yüzde 58.53) aynı zamanda Suriyelileri ekonomik bir yük olarak tanımlıyor. Odak grup görüşmelerinde sıklıkla dile getirilen şikâyetlerden biri de Suriyelilerin yerel halkın park, bahçe, oyun alanı ve sahiller gibi kamuya açık alanlardan faydalanmasını zorlaştırdıkları.  Aylık hane geliri 7,500 TL’nin üzerinde olanlar arasında şartlı vatandaşlığa destek oranının yüzde 41.64’ü bulması dikkat çekici bir diğer bulgu.  Bu oran, aylık hane geliri 2,500 TL’nin altında olanlar arasında yüzde 18.28’e kadar düşüyor. Sığınmacıların değerlendirilmesinde sınırlı olmakla birlikte etkili olan bir diğer faktör de Türkçe bilgisi. Bu bulgular, Suriyeli sığınmacıların eğitim olanaklarından ve Türkçe dil kurslarından azami ölçüde faydalanabilmesi için atılacak adımların sosyal uyuma katkıda bulunacağına işaret ediyor.

Rapordan Entegrasyonu Kolaylaştıracak Politika Önerileri 

Gerek okullar gerekse de belediyeler yerel halkın Suriyeli sığınmacılarla sosyal temasını artıracak eğitim, spor, sanat ve eğlence faaliyetleri düzenlemeli. Suriyeli gençlerin örgün eğitime dahil edilmeleri ve mümkün olduğunca yüksek düzeyde eğitim almaları hem onların yaşam standartlarını iyileştirmek hem de toplumsal uyumu kolaylaştırmak için elzem görünmekte. Mevcut Türkçe kurslarının kapasitesi artırılmalı ve yetişkin sığınmacıların bu kurslara erişimlerini kolaylaştıracak adımlar atılmalı. Gruplar arasında çıkar çatışması izlenimi yaratmamak için sosyal yardım programları mümkün olduğunca hem Suriyeli hem de Türkiye vatandaşı ihtiyaç sahiplerini kapsayacak şekilde yürütülmeli. Suriyelilere çalışma izni verilmesine yönelik toplumsal destek an itibarıyla çok düşük olsa da böyle bir düzenlemenin getireceği faydalar kamuoyuyla paylaşılarak bu oranın yukarıya çekilmesi mümkün.

İstanbul HABERİ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yenihaberturkiye.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.